In Turkish, French or English…


küçük İskender’e

KÖPRÜDE

Bir köprüde karşılaşmışız gibi

Başka yer başka zaman

Sen müezzinden önce kalkmışsın yine

Yazmak için yaşamak

Yaşamak için yazmak gerek

Ben sadece önümü ilikliyorum

24 Temmuz 2024

Bodrum


SAAT BEŞ

Geldik eve oturuyoruz

Sen bir daha kalkmayacaksın

Sesin yeni cümleler kurmayacak

Parmağında alyansın öylece yatıyordun pembe çiçekli pijamalarınla

Güzel yüzünde huzur

Hademeler beni beklemiş

Son kez göreyim öpeyim diye

Birisi izlerken insan nasıl yabancılaşıyor kendine

O âna

Şimdiki aklım olsa izin isterdim

Lütfen bizi yalnız bırakır mısınız birkaç dakika

Her şey olduğu kadar oluyor işte

 

Eve geldik otururuz

Öyle boş boş duvara bakıyoruz gibi geliyor

Akrabalar küçük sohbetler açıyorlar arada

Hep yarını düşünüyoruz babamla

Konuşmuyoruz ikimiz de

Pek bir şey söylememize gerek yok

Pek bir şey de yok zaten söyleyecek

Kendi başımıza ağlıyoruz birbirimizi daha çok üzmemek için

Yarın onun elleri titreyecek

Benim kalbim hep kırık kalacak

Kalbimdeki güzel çiçeğim

Seninle yaşamaya devam edeceğiz

Ölünce bitecek

Saat beş

Bugün yirmi

 

23.04.2024

Bodrum


KUŞLAR AYA İRİNİ

“Kuşlar kalkıyor Aya İrini üstünden”

  

Saint Antoine’dan geçiyorlarsa sonra

İşte o zaman Pera’yı ve eski sokaklarını düşünüyor insan

 

Okuldan çıkmışsın Film Günleri diye bir şey başlamış İstanbul’da

Beyoğlu’na çıkmışsınız okul formaları üstünüzde

Biletiniz var ya Emek’e ya Sinepop’a

Dört buçuk matinesine

 

Yerleri ve isimleri de tutamıyorsan aklında işin zor ama

Anısı çok taze

Sanki dünmüş gibi duygusu

Tuba kesin var muhtemelen diğerleri de gruptan

Orası biraz karışık ama olsun

Bir yer var oturduğunuz Emek’in arka sokağında

Sosisli yediğiniz ya da ıslak hamburger

Paketli hamburgerciler yok daha İstanbul’da

 

Kuşlar kalkıyormuş Aya İrini’den madem

Kesin geçiyorlardır Saint Antoine’ın üstünden

Beyoğlu’nun, pasajların, ağaçların üstünden

Sokakta müzik sesleri

İnsanlar gülen, konuşan, koşan

Sanki dev bir hortumu ortasından kavramaya çalışan

Daha mı çok gülünüyordu o zaman?

Ergen çağda mı kuş tüyünden gibiydi her şey?

 

Kuşlar kalkıyor Aya İrini üstünden

Galata’dan Tünel’den süzülüp yükseklerden

Üstünüzden geçen bulutlara karışıyorlar

Hayat bulutlara karışıyor

Arkadaşlar

Caddeler

Sinemalar

Pastaneler

Pasajlar

Müzik sesleri

Kahkahalar

Bulutlara karışıyor

  

26.08.2023

Gümüşlük Akademisi


İlhan Berk’in “Pera’nın Eski Bir Sokağında” şiirindeki dizeye cevaben


“Şiiri düzyazıdan ayıran anlamın kullanılış biçimidir.”

Ve temposudur kafa sesinin

Ritim duygusudur

Eslerdir.

O yüzden yazan kendi okumak ister yazdığını çoğu kez

Yazdığı yüksek sesle okunacaksa eğer

Anlam sesle

Anlam nefesle

Anlam bazen eslerle değişir.

Anlam karşılığını okuyanda bulur.

24.08.2023

Gümüşlük Akademisi

İlhan Berk’in “Şiirin Gizli Tarihi” kitabındaki dizeye cevaben


“Bir deniz çarpması gibi çoğalta çoğalta geçen geçtiği yeri”

  

ÇARPA ÇARPA

Dokunup her birimize

Tuna’dan Körfez’e oradan Marmara’ya vuran maviyle

Göstererek bize de

Ve büyüterek

Üstüne titreyerek 

Köpürüp eserek bazen

Unutulmasına izin vermeden bilgeliğin

Özenin ve çalışkanlığın

Derinden dinlemenin

Senden önce ve bazen senden çok

Senin için düşünmenin

 

Şakasını yitirmeden asla

Ve nezaketini

Çıkmakta olduğunu da bilerek büyük kapıdan

Çarpa çarpa kıyılarına öksüz ve

Çoğalttıklarını eksik bırakarak ardında

Heybetiyle geçti aramızdan

İzi kaldı denizde

Her birimizde köpürmekte

 

21.08.2023

Gümüşlük Akademisi

İlhan Berk’in “Yavaş yavaş geçtim kalabalıkların Arasından” şiirindeki dizeye cevaben


KEMERALTI

Kolay değil Kemeraltı Caddesi’ni geçmek bir solukta

İki kanatlı ağır siyah bir demir kapı aralığından

Baktığın, *beklediğin

 

Avlular, iç bahçeler, Büyük ahşap tırabzanlı

Taş merdivenler, yüksek tavanlar

Eski(memiş) kapaklı ahşap masalar, teneffüs zilleri, çanlar

Kırkbeşlik çalan pembe pikaptan çocuk şarkıları

Jean Gabin filmleri Fantine, Cosette, Gavroche hikayeleri

 

Rüyalarına giren Hala içinde koştuğun

Güldüğün ağladığın

Koridorlardan Dört köşeden, katlardan yuvarlanıp

Çığ olup büyük kapıya biriken

Huni gibi Revani Sokak’tan caddeye akan çocuklar

Öğle sonraları

Arkadaşlar değil de arkadaşlıklar en çok

Ya da

Büyük siyah ayakkabılı badem gözlü

mavi gri lacivert güzel kalpli adanmış kadınlar

Çocukluğun en güzel en zorlu anları

                                                 fark etmeden cebinde taşıdığın

On binlercesi gibi geçtiğin Galata’nın Karaköy sınırları

 

 

14.08.2023

Bodrum

 

İlhan Berk’in “Galata” kitabı içinde “Bu bölüm Galata’nın Karaköy sınırlarını bildirir” bölümüne cevaben


ÇOCUKLUK

“Bahçeden bahçeye geçer çocukluk”

Denize ulaşır Menekşe’den

Çekirdek dağları yapar kaldırımda

Akasya çiçekleri yer dalından

Git_gel pencerede

arkadaşını bekler

tesadüfmüş gibi

karşılaşır kendiyle

Akşam turları

ele geçmez akşam ebeleri

bisiklet arkası minderleri

konuşur konuşur bıkmaz

bahçeden bahçeye dünyalar değişir

denizden çıkmaz

çocukluk

elleri buruşur yazları

01.08.2023

Bodrum

İlhan Berk’in “bahçeden bahçeye geçer çocukluk” dizesine cevaben


CÜMLELER

“Nereden başlasam yine oraya geliyorum. Ben gidiyorum.

Ölüme, o büyük tümceye çalışacağım.”

İçime oturan taş kalk artık göğsümden

Düşüncelerim var benim

Cümleler biriktiriyorum çekmecelerde

Bir gün tam yerinde söyleyeceğim.

Büyük sofralar kuracağım

Küçük kediler besleyeceğim

Arkadaşlarım olacak yeni

Aynı şeylere kızıp aynı şeylere güleceğiz.

Yolda biriktirdiklerime de sımsıkı

Sarılacağım yine

Karman çorman olup içinden yeşerelim diye

Dönüp arkama bakacağım sık sık

Olur ya bir ses bir gülüş unutayazmışımdır

Temize çekeceğim.

Başladığı yerde biten

Bittiği yerden başlar yeniden

Şanslıysam

Unutmayacağım.

01.08.2023

Bodrum

İlhan Berk’in “Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum” şiirine cevaben


GÜNEŞLİ BİR KIYIDA

 

Çok da yürümedi güneşli kıyılarda

Ne vakti oldu zaten uzun yürüyüşlere sahilde

Ne de güneşle çok dosttu

Güneyli rüzgarların, dalgaların

Uç fenerlerinin yaramaz çocuğu

İzmirli hanımın en küçük Şadiye hanımın en büyük oğlu

 

Boğaz’da lodos var dediklerinde

Cağaloğlu’ndan Eminönü’ne bir koşu son vapura binen

Dalgalı denizde Kadıköy’ü bir öpüp dönen

Oradan hop Sultanahmet

Belki yazsa Florya’ya yetişen

 

Ama çok sevdi Ege’yi, Bodrum’u

Üşenmeden tozlu yollardan yorgun arabalarla koşarak geldi

Hep geldi

Ödevini sıkı sıkıya göğsüne bastırmış

Okuluna koşan öğrenci gibi

Koştu düşene kadar gölgesi

Güneşli kıyılara bakan balkonuna

Koştu

Günün ilk ışıklarıyla yüzünü denizde yıkamaya

Erken dönen balıkçıları rıhtımda karşılamaya

Koştu hep gün batımlarındaki neşeye

 

Güneş düştü

Gölge küstü

Ege, Bodrum yerli yerinde

 

29.07.2023

Bodrum

İlhan Berk’in “Güneşli Bir Kıyıda Yürüyen Adam” şiirine cevaben


VIRGINIA

Bir özlemin yok demek bugün

Dondurulmuş bir film karesi şu an

Arkada Chopin

Lavanta kokulu bir kış sabahında

Ceplerinde taşlarla buradasın

Biraz Virginia’ya selam

Biraz ayakların kesilmesin diye yerden

Pratiklikten

Demek ki böyle durmak lazımmış sana

Ki yeniden başlasın

O gölde o güneşte o prelüd

Rüzgarda bir şey şimdi aklına düşen

Açıkla deseler anlatamazsın

Biraz tülden biraz tüyden

Biraz candan biraz huydan eser

Birleşir seni sen yapar

Umutla tutarsın bırakamazsın

12.12.2021, Bodrum


TAŞ KÂĞIT DÜŞ

Tam olarak aynı şey değil aslında

Boşluğun ortasında taş olmak onun yerine

Duru akan bir nehirde

Kâğıttan bir kayıkla gezinmekle

 

Taş gibi durunca en çok kavrıyor insan

Varı yoğu duran zaman akan suyu

Süzülmeyi akmayı içinden şakımayı

Gündüz düşlerine dalmayı

 

Rüyalar budalaları kanatlandırır demişti biri

Kimdi sahi | Biz mi | Düş mü

 

İncecik kıyıları varmış düşününce

Su alınca saydamlaşan

Islandıkça batmayan

Kâğıt fenerinden yolculukların

 

Bellek hep geriye kürek çeker o yüzden

Hayalin uzaklaşır yakamoz yaklaşırken

 

Durdukça durur insan

Şimdi de şimdide

Taş olur toprak olur

Kitaptaki yaprak olur

Parçalanır el yordamıyla koyduğu yerde

Bir gün toplar çıkarım dediği çekmecelerde

 

Bana da fotoğrafını yolla mutlaka

Taş kâğıt ya da düşün

Ama bugün kaldır bir taşı fırlat denize

En fazla altında kalırsın dalamazsan dibine

 

15.01.2021, Bodrum


ROCK PAPER DREAM

It’s not exactly the same

Being a rock on its behalf

With strolling

On a paper boat in a pure running river

While standing like a rock one grasps the most

What one has or has lost

Time that stops water that runs

How to glide and float

To sing from inside and to fall into the daydreams

 

Dreams wing the fools someone once said

Who was it really | us | or the dream

 

They had the gentlest shores when you come to remember it

The journeys of paper lanterns

Which don’t sink when filled with water

Become transparent instead

 

That’s why the memory always rows backwards

Sparkling sea gets nearby while your dream fades away

 

Standing still like a rock one stands still in time

Becomes a piece of earth

A dry leaf in someone’s book

Until eventually scrambles into pieces

In long-waiting drawers roughly placed

For the days of absent farewells

 

And you my friend

Send me a picture of the rock the paper or the dream

But today grab one in your hand and

Throw it to the sea

Fearless and confident

What’s the worst that can happen?

-You stay buried

If you cannot dive deep under it

Translation: 13.07.2021, Bodrum


BAŞKA KİTAPTAN

Hiçbir gün girmeyeceğiz o kapıdan

Geçmeyeceğiz o ışıklı tavanların altından

Onlar bizi bilmeyecek biz

Onları unutmak isteyeceğiz

Virajlı bir eski usul yolda

Sonu kötü biten bir bulantı gibi

Hiç geçmeyecek bu ağzımızdaki kekremsi tat

Düşündükçe artan yok sayarak azalmayan

Ne dünyaları yerinden oynatacağız Herkül gibi

Ne Truva’yı vuran sinsi dehaya sahibiz

Olsa olsa Kassandra’nın laneti sihrimiz


Bir mahzende geçiyor aslında hikaye

Bilmiyorlar

Düfreyn’in şimşekli geceye kavuştuğu tüneller var içlerinde

Sen girmemeye oynuyorsun

Ben çıkmamaya


Geriye bir tek alaycı gülüşümüz kalıyor

Bir de senin sövmelerin

Onlar bizi bilmese de

En çok biz tiksiniyoruz temsillerinden

Kendi cennetimizi yaratma çabamız biraz da bu yüzden


18.10.2020, Bodrum


FROM ANOTHER BOOK

We will never walk through that door

Never pass under those luminous ceilings

They won't know us

We will want to forget them

This sour taste in our mouths which increases by thinking

Like a nausea that ends badly

On a winding old-fashioned road

Will never pass, not even by ignoring

Neither we will move the worlds like Hercules

Nor we have the insidious genius that struck Troy

At best, Cassandra's curse is our magic

The story actually takes place in a cellar

They don't know

There are tunnels in them where Dufresne meets the lightning night

You are playing not to enter

I not to go out

All that remains is our cynical smile

And your swearing

Even though they don't know about us

We are most disgusted by their representations

This is partly why we try to create our own paradise


MEMORABILIA / ÖZGÜR BIRAKIYOR ŞİMDİ

Suya yazıyoruz tarihi

Bir de gözümüzün harelerine

Bellek hatırlayabildiği kadar buradayız hepimiz demiştim

Bellek hatırlayabildiği kadar

Hatırlayabildiği kadar

Bir yaprak çaya düşüyor şimdi

Bir taş denize

Yankısı kirpiklerimizde bundan öte

Özgür bırakıyor eteklerindekileri şimdi

Özgür ve yere

28.06.2020, Bodrum

40 yıl saklananlarla vedalaşma anısına not


MEMORABILIA

On water we write history

And on the ripples of the eye

We are here as long as the memory recalls it

I have once said as long

As the memory recalls

A leaf falls into the tea now as it recalls

A stone into the sea

Its echoes are in our eyelashes from now on

Özgür is leaving the weight from his lap down

He leaves it down and sets it free

28.06.2020, Bodrum

On the occasion of saying farewell to the memorabilia of 40 years


RUŞENAĞA NUMBER EIGHT

Behind the closed doors is always written

The broken history of the forgotten

 

The first day I saw you

You were a magnolia tree in the garden

With your branches bruised and butchered

Silent like the uncertain past of the unknown

You were wounded

 

Alas the most beautiful violins could have been made instead

Its flowers would smell heavenly

Its shelter would take you away

To a fresh garden in the Mediterranean

 

In the country of WhoWouldEverWantToHurtYou?

It is you and I and not too many

Would become the voices of this story

 

From the glasses from the walls

From the pit in the kitchen that is there no more

From the pain / Divided by fate

You history drips into mine

By whispering a tune

And I cannot believe in my good fortune

 

A young girl in a distant corner

Her father’s head on her lap

Weeping

Is looking at you and me now in hiding

 

Even lives run here from a small room

Under the stairs

Through an old fashion film machine saying

Your transparent fingers are like a butterfly wing

Unrecognizable from far

 

After all we are here only

As much as recalls the memory

From this day on wherever I go

A piece of you will be with me

‘Cause this is how is written our story

 

Translation 03.01.2020, Bodrum


RUŞENAĞA NUMARA SEKİZ

Kapalı kapılar ardında yazılıyor hep

Unutulmuşların küskün tarihi

İlk gördüğüm gün seni

Bahçede bir manolya ağacıydın

Dalları kesilmiş baltalanmış

Bilinmeyenlerin muğlak tarihi gibi sessiz

Yaralıydın

Dünyanın en güzel kemanı yapılırmış oysa

Çiçekleri mis gibi kokar

Akdeniz’de serin bir bahçeye alır götürür gölgesi

Kim kıyabilir ki sana?ların ülkesi

Sen, ben, o, öteki

Üçümüz, beşimiz ne anladıysak

Ne kadar anlatmaya yettiyse gücümüz

O kadar işte

 

Camlardan, duvarlardan

Artık mutfakta olmayan kuyudan

Kaderle bölünmüş acıdan

Tarihin sızar tarihime

Benim öz talihime

 

Genç bir kız babası kucağında başı

Ağlayan

Bir köşede gizlenip bakıyor

Sana bana şimdi çok uzaktan

 

Merdiven altında bir göz odadan

Bir film makinesi hayatlar da aktı buradan

Şeffaf parmakların uzaktan seçilemeyen bir kelebek kanadı gibi diyerek

 

Bellek hatırlayabildiği kadar buradayız hepimiz

Nereye gitsem bir parçan benimle artık

Öyle yazıldı bir kere hikayemiz

 

04.07.2019, Bodrum


BULANIK

Ortasından başlayamazsın yumağın

Çektiğin kadar acıtır parmağına doladığın ip

Ne bir an eksik ne bir gün fazla

Birbirine bağlı kuleler gibi

Yıkıp geçmek de olmuyor hayatı

Yerine ne koyacağını bilmedikçe

Suyun dibine bıraktıkça kendini

Ağır bir taş gibi dibe çöker hissizlik

Evler geçer, yüzler geçer, sesler geçer

Bulanık

Yine de bil ki inceden bir dürtü köpürtürse suları

Öldürmeyen güçlendirir umudu

Tek mutlu olduğun an çaktı mı şimşek gibi yukarıdan

Boşanır ellerin iplerden ayağın taştan

Bu defa vazgeç de gel iyi olma telaşından

27.03.2019, Bodrum


 À PARIS…

Sur les murs, sur les pavés
J’écris ton nom de chaque trou
À chaque fissure 
Convaincue d'un autre futur

C'est notre histoire mêlée, engagée 
Quand même cachée 
Soufflant en plein air à travers les rues
Le long du canal et des signes perdus

Attends-moi encore toi la mère des tombés et des enfoncés
Je vais revenir un de ces jours 
Pour voir réjouir la vie 
De tes anciennes blessures

Bodrum, 15.01.2019


PARİS’E…

Duvarlara kaldırımlara

Adını yazıyorum her delikten

Her çatlağa

Başka bir gelecek inancı içimde

Bu bizim hikayemiz birbirine karışmış, bağlanmış

Yine de gizli kalmış

Açık havada eserek gezer sokaklarda

Kanal boyunda, kayıp işaretlerin ardında

Sen bekle beni düşenlerin ve gömülenlerin anası

Bugünlerden bir gün geri geleceğim

Eski yaralarından yeniden hayat fışkıracak

Göreceğim.

Bodrum, 15.01.2019


GÖLGELER UZARKEN

Ne zaman ki renkler susar üç kare içinde döner durur hayat

Üç kare içinde uykuyu yorgan yap

Başına çek

Uzun bir kış bekliyor bizi.

Hani parmakların ucunu donduran

Dişleri sızlatan eski uzun kışlardan biri gibi

Sadece daha beyaz, üç kare içinde daha sessiz

Daha geçip gitmez cinsten.

Karanlık ışıkla ilgili olamaz

Umutla ilgili olmalı umutkârın aklında

Baharda gelincik tarlalarında uçurtma peşinde koşan çocuklar yok

Mumlara inat akülü lambalar yapan

Mucit babalar da gitti.

Çaresizlik bir erdemdir şimdi

Uzun yoldan gelir, geldi mi kenetlenir

Yerden kalkmaz bir taşın toprağa kenetlendiği gibi.

Boşluğa açılan kapılardan geçmeyi bilen gölgeler

Üç kare içinde sinsi

Uzun atlayışların kalbini ağzından çıkaran heyecanı ya da her gördüğünde

Bittiğini sandığın yerden devam eden bir kalp ağrısı gibi

Sende yer tutar. Seni yer yutar.

Denizin kumsaldan çekilmesi kalır şimdi.

Bodrum, Ekim 2018



BUZLU CAMIN ARDINDA

Şeffaf parmakların

Uzaktan seçilemeyen bir kelebek kanadı gibi

Dokunduğum yerde tuzla buz

Dokunduğun yerde ateş

Bıraktığın anda ayazda sardunya etkisi

 

Uzun bir köprüden geçilerek gidilen bir kasaba gibisin şimdi

Ortasında bir meydan, meydanında bir park, parkında akan sular

Bir de ellerinle yaptığın su yolları.

  

Etrafında yalı yarlar varmış gibisin üstelik

Dik ve rüzgarlı

Her solukta başın kalabalık ve asi

Her soluk alıp verişinde bir göğüs dolusu nefes veren

Hayatı incecik bir sazdan damıtarak çeken güçlü ama nazik bir kaynak gibisin

Ve yine dikbaşlı

 

Kimsenin gitmediği köyler

Kimsenin varmadığı evler

Aksinden tanıyamadığımız kentler gibisin en çok

Özlemli ve davetkar.

 

Ve ben sana buzlu bir camın ardından bakıyor gibiyim

Ne kadarı sen ne kadarı hayal gücüm

Emin değilim.

Bodrum, 26 Temmuz, 2018


BEHIND THE FROSTED GLASS

Your transparent fingers are like a butterfly wing

Unrecognizable from far

The sense of dust when I touch

The sense of fire if you do

“Geranium-in-frost effect” when you let it go

You’re like a town reached by passing a long bridge now

A square at its centre

A park at the square

Waters running in its park

And the waterways you made by your own hands

It seems as if you’re surrounded by the sea cliffs after all

Sharp and wuthering

Heavy in each new breath and yet you are wild again

A gentle source is your chest

Breathing in and out

Sipping life through a thin straw

And still you are headstrong

Like villages you are

That no one ever goes

Homes

No one ever reaches at

Like cities that cannot be identified by their reflections

Wishful and inviting

And I am sort of looking at you behind a frosted glass

How much of it is you

How much is my imagination

I’m not sure

Bodrum, 26.07.2018


TOPRAĞIN ŞARKISINA PRELÜD

Uygarlığın kökleri değersizler ordusudur

Sulu bir damardan kök salar, ince ince düğümlerle

sürükler yaşamı ve acıyı

bir baştan bir başa

bir evrenden diğerine

Neş’eli, neşeli kalabalıklar

onlarca, binlerce, milyonlarca

ve zamansız

Görülmeyeni kurmaktan asla vazgeçmeyin

Umursamaz yığınlar basıp

giderken

kaygısız ve kayıtsız

Zenginlik ve bereket hissettirmeden gelir, süzülerek geçer

G

İ

D

E

R

İçten gelen güç

bir mirası taşıyan sessiz dalga

Yaşayan ve ayakta kalan ne varsa mırıltınızda gizlenir.

Bilgenin kulağında çınlar

bir de barış zamanlarında

Kadınlar, adamlar, güzel yaratıklar

isimsiz, biçimsiz

parlak kafalar

fark edilmeden geçenler

Sıcağın derininde ve kumda ve toprakta sürünen eller ve dizler

Kalkın, bizi de kaldırın.

Bodrum, Haziran 2018


PRELUDE TO THE CHANT OF THE SOIL

Roots of civilisation are the army of invalids

Meticulously tiding knots to earth and sky

With their tender veins

Entangling life and pain from one end to the other

From this universe to the outer

Joy-ful joyful crowd by tens by dozens

By millions and timeless

Never cease to build the unseen

Your richness is our prosperity that millions

Step upon, reluctant and carefree

The power within the silent tide that barely stops

Whatever lives and dwells

Lies in your quiet murmur and resonates

In the ears of the wise

And sometimes in times of peace

Men women beautiful creatures unnamed unshaped

Shining heads and wombs through their disguise

Crawling paws and knees from the depths

Of the heat the sand and the earth

Rise and make us rise with you

Bodrum, June 2018